LİVATA OLAYININ
HARAMLIĞINI AÇIKLAYAN
AYET-İ KERÎMELER

بِسْمِ اﷲ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

ÂRAF SÛRESİ
80-84

﴿وَلُوطاً إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ
 أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ.
 إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ
 بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ. وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلاَّ أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ. فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلاَّ امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ. وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراً
انْظُرْ كَيْفَ كَا عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ﴾

80. Lût’u da gönderdik. Bir vakit kavmine: “Sizden evvel âlemlerden hiçbirinin yapmadığı çirkin şeyleri siz mi yapıyorsunuz?” dedi.
81. “Kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Yok siz çok azgın bir kavimsiniz.
82. Kavminin cevabı da şu oldu: “Bunları memleketinizden çıkarın. Çünkü bunlar (kadınları bırakıp da erkeklere varmaktan) sakınan kimselerdir.”
83. Ve üzerlerine bir azap yağmuru yağdırdık. Suçluların sonlarının nasıl olduğuna bir bak.

HÛD SÛRESİ
77-83

﴿وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ. وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ قَالَ يَا قَوْمِ هَؤُلاَءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَلاَ تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي أَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَشِيدٌ. قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ. قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آَوِي إِلَى رُكْنٍ شَدِيدٍ. قَالُوا يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُوا إِلَيْكَ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ إِلاَّ امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ. فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ مَنْضُودٍ. مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ﴾

77. Elçilerimiz (melekler) Lût’a varınca onların yüzünden, (kavmi, bunlara bir kötülük eder diye) Lût fenalaştı. Eli ayağı dolaştı ve “Bu, çok zor bir gün.” Dedi.
78. Bundan evvel kötü kötü işler yapmakta olan kavmi ona (misafirlerine tecavüz için) koşup gelmişlerdi. Lût dedi: “Ey kavmim, işte şunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temizdirler. Artık Allah’tan korkun da beni misafirlerim içinde rüsvay etmeyin. İçinizde aklı başında hiçbir adam yok mu?”
79. Onlar dediler ki: “Şüphesiz bilirsin ki, senin kızlarınla bizim hiçbir alakamız yoktur. Ve sen bizim ne istediğimizi pekâlâ bilirsin.”
80. Lût dedi: “Ne olurdu size karşı bir kuvvetim olsaydı. Veya çok sarp bir kaleye sığınabilse idim.”
81. Melekler dediler: “Ey Lût, emin ol ki biz, Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla el uzatamazlar. Sen hemen ailenle gecenin bir kısmında yürüyüp git. İçinizden –eşinden başka– hiçbiri geri kalmasın. Çünkü ona da kavmine gelen musibet gelecek. Kendilerine vaad edilen vaktin “sabah” olduğundan haberin olsun. Sabah, yakın değil mi?
82. Ne zaman ki emrimiz geldi. O memleketin üstünü altına geçirdik. Ve üzerlerine istif edilmiş balçıktan yapılıp pişirilmiş taşlar yağdırdık.
83. Bu taşlar, Rabbinin katında damgalanmışlardı. (Kime ve nereye isabet edeceği belli idi.) Bunlar zalimlerden uzak da değillerdir.

ŞUÂRA SÛRESİ
160-174

﴿كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍﻥالْمُرْسَلِينَ. إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلاَ تَتَّقُونَ. إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ. وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ. أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ. وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ. قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ. قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ. رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ. فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ. إِلاَّ عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ. ثُمَّ دَمَّرْنَا اْلآَخَرِينَ. وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ. إِنَّ فِي ذَلِكَ لآَيَةً
وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ﴾

160. Lût Kavmi de peygamberleri yalanladılar.
161. O vakit kardeşleri Lût onlara: “Siz (Allah’tan) korkmaz mısınız?” demişti.
162. “Haberiniz olsun ki ben sizin için güvenilir bir peygamberim.”
163. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
164. “Bunun için ben sizden bir ücret de istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbi’ne aittir.”
165. (İnsanlar) âleminden erkeklere mi gidiyorsunuz?
166. “Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz aşırı giden bir kavimsiniz.”
167. Dediler ki: “Ey Lût, eğer (davandan) vazgeçmezsen mutlak ve muhakkak (memleketimizden) çıkarılanlardan olacaksın.”
168. Lût şöyle dedi: “Doğrusu ben sizin yaptıklarınıza buğz edenlerdenim.”
169. “Ey Rabbim, beni ve ehlimi onların yapmakta oldukları şeyin (azabından) kurtar.”
170. Biz de onu ve ailesini tamamen kurtardık.
171. Ancak geri kalanlar içinde yalnız bir koca karı kaldı.
172. Sonra geridekileri helâk ettik.
173. Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, azapla korkutulanların yağmuru ne kötü oldu.
174. Şüphesiz ki bunda, mutlak bir ibret vardır. Öyle iken onların çoğu inanıcı değildir.

ANKEBUT SÛRESİ
28-35

﴿وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ. أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلاَّ أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ. قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ. وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ. قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلاَّ امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ. وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لاَ تَخَفْ وَلاَ تَحْزَنْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلاَّ امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ. إِنَّا مُنْزِلُونَ عَلَى أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ. وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آَيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ﴾

28. Lût’u da (kavmine peygamber olarak gönderdik). O kavmine demişti ki: “Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz.”
29. “Cidden siz, hâla erkeklere gidecek, yol kesecek, toplantı yerinizde edepsizlik yapıp duracak mısınız?” buna kavminin cevabı şu olmuştu: “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize Allah’ın azabını getir.”
30. Lût dedi ki: “Ey Rabbim, bu müfsit kavme karşı bana yardım et.”
31. Elçilerimiz (meleklerimiz) İbrahim’e müjde ile gelince şöyle dediler: “Haberin olsun biz, bu memleketin halkını helâk edeceğiz. Çünkü onun halkı hep zalim oldular.”
32. (İbrahim): “Onların içinde Lût var.” dedi. Dediler ki: “Biz orada kimin olduğunu daha iyi biliriz. O’nu ve ehlini kurtaracağız, ancak karısı kalacak. Çünkü o, ötekilerden oldu.”
33. Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, onlar yüzünden fenalaştı ve daraldı. Onlar dediler ki: “Korkma ve kederlenme! Çünkü biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın ötekilerden olmuştur.”
34. “Haberin olsun, bu memleket üzerine halkının yapageldikleri fenalıkları yüzünden gökten bir azap indireceğiz.”
35. Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık ibretler bırakmışızdır.


NOT: Ayet-i Kerîme mealleri Elmalılı Hamdi Yazır’dan alınmıştır.